dersblog

Projeleri Kurtaran Nedir?

Bilgi işlem dünyasında karşımıza çıkan iki katmanlı projelerden, günümüzdeki çok katmanlı mimarilere kadar bir programcının ve teknik liderin kendine sorması gereken en önemli soru şudur. "Hangi çeşit bilgi, projemi kurtarır ve zamanında sürüm yapmamı sağlar?" Bu sorulara her projenin ya da şahsın değişik cevaplar verdiğini görebilirsiniz. Bazen de başarılı olan programcılar bile işi nasıl becerdiklerini kelimelere koyamamakta, içgüdüsel bir halde doğru alanlara odaklanıp projeyi başarıya kavuşturan bu arkadaşlara ne zaman bu soruyu sorsak, şöyle bir cevap vermektedirler: "Bilmem, oluyor işte".

Zamanla, yakından gözlem yaparak ve karşılaştırmalı olarak kendimizin de içinde bulunduğu projelerden esinlenerek şu cevabı verebiliyoruz. Bilgi işlem için odaklanması gereken en önemli konu, kullanılan teknolojinin açıklarını, faydalarını hemen anlayarak, sürekli karşımıza çıkan genel bilgi işlem problemlerine bu teknolojinin verdiği cevapları masaya yatırabilen/kavrayabilen zihniyettir. Bu cevap bariz gelse de, niye cevabın programlama dilleri, proje idare teknikleri, nesnesel tasarım, oklar/balonlar çizmemizi sağlayan CASE araçlari olMAdığını açıklamamız gerekiyor. Çünkü bazılarının cevabı bu paragrafta yeralan seçenekler olmuştu, ve bu cevaplar verildiğinde mantıklı olan açıklamalar beraberinde kabul görmüşlerdi. Niye Programlama Dilleri Cevap Değil 1996 tarihinde milyon dolarlık bir proje içinde, milyar dolarlık bir müşterimize CORBA bazlı bir çözüm vermek üzere kolları sıvamıştık. Takımda her türlü alanda güçlü olan arkadaşlar vardı; Dili (C++) iyi bilen, proje idarisinde tecrübeli, işkolu (thread) programcılığını iyi bilen, veri tabanlarında muazzam bilgili sahsiyetler proje takımımızın üyeleri idi. Bir arkadaşımız, KKİ sisteminde herkesin aynı şekilde yaptığı bir kodlama hatasını 3 satırlık Perl koduyla düzeltmiş, ve geri kayıtlayarak (check in), hepimizi bir haftalık düzeltmeden kurtarmıştı.

İnanılmaz bu performans karşısında daha projenin başı olduğu için, işi 5-6 ayda bitireceğimizden hepimiz gayet emin olmuştuk. Fakat yukarıdaki kurala dönersek, en önemli olan faktör C++ ya da Perl dilindeki ustalık değildi. Çünkü projemiz vaktinde bitmedi. Cevap niye dil değildi? Bir proglama dili boşlukta yaşamaz. Bilgi işlem işi, aslında bir tümleştirme (integration) eylemidir, bu yüzden C++ dilinin 'birşeyler yapabilmesi için', mutlaka XYZ kütüphanesinden 'birtakım kodları' işletmesi gerekir. Bu kütüphane kodları (kod adacıkları), başlıbaşına apayrı bir dünyadırlar. Neredeyse her kütüphane, aslında kendi başına bir dil olarak adledilebilir. Karşılaştırırsak, "Java'ya Giriş" gibi kitapların öğretikleri dilin, soyut olarak düşünürsek, tekrarlama, koşullar ve metin bazlı giriş çıkış evreni öngeren bir dil olduğunu görürüz. Tabii ki bu temelin mutlaka kavranması gerekir, ama bilgi işlem dünyası için bu kadarı yetmemektedir. Akademik bir ortamda sadece algoritma odaklı bir çevrede iseniz, sırf dil bilgisi yetebilir. Çünkü akademik çevrede amacınız daha işlevsel (functional) olacaktır. Bilgi işlem dünyası tümleştirir, bilgi işlem, çetrefilli algoritmaların dünyası değildir.

İşte bu sebepten ötürü, dil bilgisini önem sırasında en tepeye koymuyoruz. Niye Nesnesel Tasarım Yöntemleri Değil 80'li yıllarda başlayan, 90'lara damga vuran nesnesel idare teknikleri, bizim projemizde en gözde konu idi. O zamanın danışmanlık dünyası, nesnesel tasarımı tamâmen kabullenmişti. Her teknik liderin kolunun altında bir Gready Booch kitabı, ya da yeni çıkan Design Patterns (Tasarım Kalıpları) kitapları ile etrafta dolaşmaktaydılar. Bir programcının bir ötekine söyleyebileceği en ağır hakaret şu idi: "Ama bu tasarımın, nesnesel değil!". :) Bu tip teknikleri de oldukça iyi bilen takım arkadaşlarımız vardı. Şahsen yeni okuldan mezun olmuş şahsımız ve birkaç arkadaş ile beraber, modelleyemiyeceğimiz bir problemin daha doğmamış olduğunu adlediyorduk. Bunda da haklıydık. Fakat bilgi işlemde modelleme, yukarıdaki kurala tekrar dönersek, en önemli faktör değildi. Neden? Nesnesel modelleyi şöyle düşünebilirsiniz. Önümüzde gereksinimleri listelenmiş olan bir bilgi işlem problemi olduğunu düsünelim. Bu problem için, a, b ve c işlemlerinin yapılması gerekiyor. Dikkat edin, işlemler diyoruz. Yani komut dizisi. Bu komutların, bir nesnesel programdan ya da LISP gibi işlevsel bir programdan gelip gelmediği hiç önemli değildir.

Sonuçta herşey dönüp dolaşıp ASSEMBLER koduna, yani makina koduna dönecektir, değil mi? Bu yüzden, nesnesel tasarım, bir komut dizisini vesaire şekilde parçalara bölen, taksim eden bir yöntemdir, e tabii vesaire_2 şeklinde kodu parçalara bölen yöntemler de vardır. Nesnesel tasarım sihirli bir şekilde programımıza işlev katan bir yöntem değildir. Nesnesel tasarım, kodun okunabilirliğini, bakım evresinde rahat anlaşılmasını sağlayan bir düzenleme yöntemidir. İyi yazılmış nesnesel kodun amacı, gereksiz şekilde tekrar eden kodu merkezileştirerek, tek bir yere toplamaktır. Böylece yazılmış olan kod miktarı azalır. Bu iyi bir şeydir. Fakat zil takarak oynamamıza sebebiyet verecek bir vahşet bir numara değildir. Cevap Niye CASE Araçları Değil CASE araçları, balonlar ve oklar çizmemizi sağlayan, kodumuzu kuşbakışı bakmamıza yardım eden araçlardır. Eğer sunum (presentation) amacı, ya da kodumuzdan geri-mühendislik yaparak şekiller üretecek şekilde kullanılırsa, yararlı araçlardır. Fakat eğer tasarım/geliştirme sürecinin tam ortasına konulup, kod yazmadan önce şeklini çizmeniz lazım gibi bir kural konulacak olursa, projeniz tehlikeye girecektir. Çünkü, CASE araçları da nihayi sonuçta bir projenin belkemiği olamaz. CASE araçları hâla şekilden kod üretip, sonra aynı kod metinyazar ile değiştirildikten sonra koddan geriye düzgün şekilde yeni şekiller yaratabilecek bir halde değildir. Olsa bile, kod bu sefer iki formatta tutulmuş olacak ve karışıklık yaratacaktır. Eğer kodlar/figürler ikilisini tamtamına uyum halinde otomatik olarak tutamıyorsaniz, figürler geliştirme sürecinin merkezi olamaz. Otomatik gitme/gelme mümkün olsa bile, kodun tanımlama gücü (expression power) figürlerden her zaman daha yüksektir. "Bir resim, bin kelimeye bedeldir" sözü yazılım dünyasında bazen kullanılıyor, fakat bu söz yazılım dünyası için geçersiz bir sözdür. Yazılımda geçerli olan şekli şöyle olmalıydı: "Üzerinde anlaşma sağlanmış olan bir kelime (kod), bin resime bedeldir". Cevap Niye Proje İdare Teknikleri Değil? Bu sorunun cevabında, nesnesel modelleme için verdiğimiz cevaba bir paralellik göreceğiz. Proje idare teknikleri, yapılacak işi her nasıl taksim, işbölümü, görevlendirme ile dağıtıyor olsa da, sonuçta iş dönüp dolaşıp tek bir şeye bâğlanır. Takım, doğru alanlara odaklanabilen bir teknik lidere, ve yetenekli takım elemanlarından oluşuyor mu?

Eğer oluşmuyorsa, takım XYZ projesini diyelim ki 9 ayda bitirecektir. Eğer biliyorlar ise, 6 ayda bitireceklerdir. Bilinmezlik seçeneğinde verilen 9 ayı, her nasıl böler, katlar, görevlendirir, tekrar görevlendirseniz de, sonuçta toplam 9 ay olacaktır. Proje idare yöntemleri hiç yoktan yetenek yaratamazlar. Bu yüzden en iyi idare yöntemi, ortada en az gözükendir. Yani programcının ayaklarına en az dolaşan proje idare yöntemi en uygunudur. Sitemizde öğretmek için Extreme Programcılığın seçilmesinin sebebi budur: XP'nin merkezi bireydir, yöntemin kendisi değil. Fakat XP bile, yeteneksiz bir gurup programcıya gaipten teknoloji bilgisi veremez. Bu yüzden proje idare yöntemleri en önemli faktör değillerdir. En Önemlisi: Teknoloji Kullanımı Evet, olmazlardan olura geldik. Niye en önemli konu, kullanılan teknolojinin açıklarını, faydalarını hemen anlayarak, sürekli karşımıza çıkan genel bilgi işlem problemlerine bu teknolojinin verdiği cevapları masaya yatırabilmektir? Çünkü, yapılması gereken iş miktarının ne olduğuna karar veren yegane faktör, teknolojinin nasıl kullanıldığıdır. Bir örnek ile açıklayalım. Başta bahsettiğimiz CORBA projesinde karşımıza, o zamana göre çetrefilli şu problem çıktı. Kullanıcı bilgisayarlar ile servis bilgisayarı arasında bazı sonuç listelerini (resultset) göndermemiz gerekiyor. 1) Müşterinin kayıtlı olduğu planlar bir değil, birden fazla. Eğer plan sayıları mesela 100 tane ise, temel bir veri yapısı (int, boolean, String gibi) tabii ki kullanamayız, bize bir liste veri yapısı lâzım. 2) Kullanıcı bilgisayar ile servis bilgisayarı bir ağ üzerinden haberleşiyorlar. Aynı bilgisayar üzerinde değiller, bu sebeple dil salt seviyesinde düşünülen bir "return liste" gibi bir çözüm bizi kurtarmıyor.

Bu problem katmanlı bilgi işlem dünyasından çok klasik bir problemdir. Teknolojiden, idareden, modelden bağımsız düşünün: Gayet soyut olarak bakalım. Bu problem hangi çok-katmanlı bilgi işlem projesinde olursak olalım, kesinlikle karşımıza çıkacak. Bu klasik problemin klasik bir problem olduğunu bilmek öncelikle tecrübe gerektir. Bundan sonra, atılacak adım şudur. Projeniz için seçilmiş olan teknoloji çorbasına bakarsınız. Hangi teknoloji bu probleme çözüm olacak? Bizim örneğimiz için cevap CORBA. CORBA'nın bu soruna verdiği cevap nedir? String[] gibi bir tip çeşidi buluyoruz. Fakat bir ağ ortamındayız, iki bilgisayar birbirinden uzakta. Ya 1000 sonuç göndermemiz gerekiyorsa? Bir seferde 1000 tane kayıt ağ üzerinden gönderemeyiz ya? Kullanıcı tarafında görsel programı şöyle değiştirelim. Listeyi parça parça göstersin, ve "Sonraki" diye bir düğme kullanıcıya sonraki parçayı göstersin. Peki CORBA otomatik olarak 1000 elemanı parçalara bölüp öyle geriye gönderebiliyor mu? Cevap hayır. İşte kullandığımız teknolojinin zayıf tarafını bulduk. Şimdi bu zayıflığın üstesinden nasıl geleceğiz? Bulacağımız cevap yeni baştan bir uygulama servisi yazmayacak şekilde, kısa, etkili, kötünün iyisi bir cevap olmalı.

Potansiyel Çözüm 1: Kullanıcı tarafı, CORBA bağlantısı üzerinden bir servis nesnesine bağlantısını koparmasın, o servis nesnesi de son işletilen veri tabanı sorgusundan gelen sonuç listesine olan bağlantısını koparmasın. Kullanıcı tarafı yeni parça istediğinde, yeni parça mevcut veri tabanı bağlantısı üzerinden verilsin. Olmaz. Çünkü, bir çok-kullanıcılı mimariyi ölçeklemek istiyorsak, veri taban bağlantısını tek bir kullanıcıya bağlı tutamayız. Bâğlantılar veri taban dünyasında en pahalı kaynaktırlar, çok tutumlu kullanılmalari gerekir. Eğer kullanıcı-bağlantı birebir bağlanırsa, mimarimiz iki katmanlı demektir, üç katmanlı değil! CORBA, RMI, Servlet'leri boşu boşuna kullanmış olurduk. Veri tabanlarının bu özelliğini bilmek, kuralımızın tekrar ilginç bir şekilde ispatladığı üzere, kullandığımız bir teknolojinin zayıf tarafını bilmekten geçer. Veri tabanlarının eşzamanlı şekilde servis edebildiği kullanıcı sayısı, veri tabanının açılmasına izin verdiği "bağlantılar (database connection)" ile orantılıdır. Birinci çözümü attık. Potansiyel Çözüm 2: Servis nesnesi, liste istendiğinde listenin bir parçasını geriye göndersin (güzel). Bu işlem yapıldıktan sonra veri taban bağlantısını koparsın (güzel). Şimdi ilginc tarafa geldik: Listenin ikinci parçasını nasıl bulacağız? Şöyle yapalım: Oracle'ın ROWID denen özelliğini kullanabiliriz. ROWID, her satıra verilen özebir (unique) kimlik numarasıdır. İlk parçayı geri gönderdikten sonra, bu listenin ilk parçasının en son elemanının ROWID'sini bir tarafa yazalım. İkinci parça istendiğinde servis nesnesi aynı sorguyu tekrar işletsin, ama bu sefer sadece son ROWID'den büyük olan satırları geri göndersin. Bu da ikinci parça olur.

Bu çözüm iyiye benziyor. Fazladan yazılan, yani CORBA'nın zayıflığı yüzünden yazmamız gereken kod miktarı çok değil. Kötünün iyisi bir çözüm bulduk galiba. Hem veri tabanı bağlantısına denize düşen yılana sarılır gibisinden sarılmadık, hem de bir sürü yeni kod yazarak projeye fazla yük getirmedik. Her taraftan omuzumuza düşmüş olan gereklilikleri gözettik, ve bir çözüm bulduk. Ve işin özünü böylece açıklamış olduk. Dikkat ederseniz, potansiyel çözümlerden bahsederken, ne XYZ modeli dedik, ne CASE aracından şöyle balonlar çizelim dedik, ne de "sayın arkadaşlar, Extreme Programcılık bağlamında yönteminde birileri ABC özelliğini karta yazsın, bir tahmin yapsın ve kodlamaya başlasın" dedik. Bunların hiçbiri bize çözüm için yardımcı olmayacaktı. Doğru çözümü bulduktan sonra yazılması gereken kodu, istediğimiz şekilde keser biçer taksim edebilir ve bir temiz nesne modeli yaratabiliriz. Doğru çözümü bulduktan sonra harcanması gereken zamanı Extreme Programcılık ile istediğimiz gibi taksim eder, takip edebilirdik. Doğru çözümü bulduktan sonra bir CASE aracı ile (ya da Visio ile) cözümümüzü anlatan şekiller çizebilir, müşterimizi, takım arkadaşlarımızı bilgilendirebilirdik. Ve en son olarak, doğru çözümü bulduktan sonra istediğimiz dilde (o dilin izin verdiği şekilde) kodlayıp işi bitirebiliriz.

Yani: İkinci derece önemde olan eylemleri, birinci derece önemli olan bittikten sonra istediğimiz gibi yapabiliriz. Fakat ikinci derece önemde olan eylemler, projeyi kurtarmaz. Önce yapılması, odaklanılması ve katiyetle öğrenilmesi gereken birinci derece önemli olan eylemdir. Yani teknolojiyi doğru şekilde kullanabilmek, anlayabilmek, gerekiyorsa etrafından dolaşabilmek. Yanlış anlaşılmaması için tekrar belirtmeyi uygun görüyoruz. Tabii ki nesnesel modelleme, mevcut diğer kod düzenleme yöntemleri arasında en iyisidir. XP'nin esnek bir yöntem olduğu muhakkaktır, programcıya rahat nefes aldırır, ve proje içinde özgürlük sağlar. Evet Java rahat bir dildir, ve revaçta olan nesnesel dillerin arasında en temiz sözdizim yapısına sahip olandır. Fakat bunlar bilgi işlem dünyasında tabiri yerinde ise, "buzdağının görünen kısmıdır". Bu yazımızın amacı, düşüncesel, bakış açısı olarak içinde bulunmamız gereken zihin durumunu yansıtmaktır. İkinci derece önemli yöntemleri gereksiz olarak etiketlemek değil. Doğru Çözümün Bir Tarifi Daha Doğru çözümden bahsederken, bu sonuç çözümün belli karakteristiklerinden bahsetmeyi uygun görüyoruz. Bu karakteristiklerin en önemlisi, çözümün basit olmasıdır.

Mühendislikte de, temel bilimde de basitliğin önemi büyüktür. Bilim dünyasında basitliğe vurgu, Occam'ın Usturası (Occam's Razor) adlı özdeyiş ile yapılır. Occam, şöyle demiştir: "Hiçbir şeyi gereksizce çoğaltmayalım", bunun Latinceden, İngilizceye ve günümüze taşınması sonucu özdeyiş şu hali almıştır: "İki hipotez arasında, daha basit olan hipotezi seçiniz". Bilim dünyası da Occam'ın zamanından beri böyle yapmıştır. ABD'de programcılar arasında da yaygın bir deyiş vardır: Çözüm basit ve aptal olsun (keep it simple, stupid - KISS) Yâni çözümü hazırlarken, bunu elimizdeki teknolojilerin açıklarına, güçlü taraflarına göre kurar, ve çözümün her zaman basit olmasına dikkat ederiz. Bu basitlik, her seviyede geçerli bir basitlik olabilir: Kodlamada basitlik, idarede (administration) basitlik, kod miktarının az olması, az sayıda dış arayüz kullanılıyor olunması, vs..vs..


Yukarı